xx

EMİR BASKIN

“Sanatı kendilerince sınırlara sokmaya çalışanlar plastik poşetlerden heykel bile yapılan dünyada “Heykel sadece alçıdan yapılmalı” diye tepinmeye devam edebilirler, at gözlüklerinin ötesini göremediklerinden menzillerinin içi kadarını yorumlamaya çalışıp onu bile algıları kadar yorumlayabilirler. “Sanat sanattır, ham maddesi de hayal gücünüz” dedi, sevgili soprano Burcu Soysev.

Bu anlamlı söyleminden bir saat önce bamya ayıklarken ben sanat eserine benzeyen kınalı bamyalara bakıp bakıp hayran hayran şunları yazmış idim bamya fotoğrafının altına;

Sanat tarihi anlatsam bu kadar ciddiye almazdım yaptığımı. Kalıplara sığmayan insanların toplum dışı davranışlarını toplumla bağdaştırmak çabası nerde varsa karşısında dururum. Bırakın insanlar sanat yapsın sen üstüne duygu katmaya çalışma dostum. Alış veriş eser ile benim aramda kalsın, ne verirse o. Teknik bilgi alalım lütfen. Duyguyu herkes kendi katar.

‘Toplum dışı’ tabirini olumlu bağlamda kullandım elbette. Yoksa toplumun değerlerinin değerli olduğunu ne tarihte ne de şimdilerde asla rastlayıp görmedim. Toplum dışı kalmış, sanatçı doğmuş ya da sanata doğmuş insanların yarattığı ne varsa her şey için. Her şey için iyisini arzu ettikleri için toplum dışı kalmak zorundalar. Sanatçı olmayı ünlü olmak ile pekiştiren toplumların sanata bakış değerlerini de ölçme gibi bir budalalığa kapılmayacağım elbette.

Bu yazı bir sohbetin başlangıcı ve ancak toplum dışı insanların kendi aralarında konuşabilecekleri bir konu, en azından anlaşılarak.

Güzel fikirlerin karşılaşması sanatın yaratım sürecini geliştirir, sanat yalnızlığın işi değildir, fikirler güzel kalabalıklarda çıkar, büyür, gelişir, icraat kısmında yalnız kalıp duyguyu ekleyip olgunlaşmasını sağlayıp var edersin. Sanat öylece güzel ve kuvvetlidir. Sadece teknik bilgiye sığdırmak sanatı, aynı bölümden hiçbir şey üretemeyen mezunlar yaratıyor. Bilgi elbette taçlandırır lakin tabular ile tıkanıp kaldığında yaptığı insanın resim, heykel, mimarlık oluyor. Bunlara meslek diyebiliriz ama sanat diyemeyiz. İki resim yapanın biri sanatçı diğeri ressam olabilir. Ve ne yazık ki çok az kişi farkı bilebilecek.

Sağlam bir mimari için elbette teknik olmalı, salt tekniğe bağlı kalıp sanat olmayınca hepsi birbirinin aynı çirkinlikte apartmanları görüyorsunuz ne yazık ki ve ne yazık ki o binaları beğenecek nice insana günlük yaşamınızda maruz kalıyorsunuz.

Dedim ya bu yazı herkese değil, ağzındaki çekirdeğin kabuğunu yere atana değil, sakızını sokağa fırlatana değil, alışveriş merkezi görmeyince nefes alamayana değil. Çalıp çırpıp haklı argüman üretene değil.

Bu yazı bir sohbetin başlangıcı, bir türlü karşılamak şansını elde edemediğimiz insanlar ile etmek istediğimiz. Melankolimizi yanımıza alıp bir Ege kasabasına yeşil bir valiz ile taşındığımız bir yolculuğun başlangıcı.
Bir hayalin gerçeğe geçişinin başlangıcı.

İyi müzik , iyi film , iyi bir kaç satır yazarak ya da okuyarak bitecek bir günden güzel fotoğraflarınız kalsın, dışarıda kalan insanlarımızın bakıp kendine benzeteceği, bakıp kendimizi gördüğümüz.

Visited 34 times, 1 visit(s) today

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir